Dünyada toplam elektrik üretiminin yalnızca yüzde 15’i nükleer santrallerden elde edilmektedir. 1974 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) hazırladığı bir rapora göre; 2000 yılında dünyada 4500 adet nükleer santral olacaktı. Bu da dünyadaki toplam elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 60’ını karşılayan bir değerdi.

Nükleer santrallerde yaşanan bu büyük yanılgının nedenlerinden biri ise şöyle sıralanabilir; yatırım ve işletme maliyetinin yüksek oluşu, diğer enerji kaynakları ile artık rekabet edememesi, nükleer atıkların nasıl bertaraf edileceğinin hala çözümsüz olması ve nükleer atık probleminin uluslararası sorunlara yol açması, arızalar nedeniyle sık sık devre dışı kalması, radyasyon yayılımı, sıkça yaşanan nükleer kazalar, lisans alma süresinin 15-20 yıla uzaması, nükleer enerjiye karşı gelişen çevre organizasyonlarının tepkisi, yoğun enerji üretimi yerine tasarruflu enerji kullanma bilincinin yaygınlaşması...

Bugün birçok ülke nükleer enerji programını ya askıya almış ya birçok santrali kapatmış ya da yapımını durdurmuştur. Avrupa Birliğinin 27.09.2001 tarih ve 2001/77/EC sayılı yönetmeliğinde, AB ülkelerinde 2010 yılında tüketilecek elektriğin yüzde 20’sinin yenilenebilir kaynaklı olması öngörülmekte ve ülkeler bu amaçla çeşitli teşvikler vermektedirler.

Ülkemizde 1970’lerde mevcut doğal kaynaklarımızın yetmediği tezi üzerine kurulan nükleer enerji arayışı bugün geçerli olmadığı bir gerçektir. Ülkemiz rüzgar enerjisi dahil olmak üzere birçok alternatif enerji kaynaklarına sahiptir.

 

Nükleer santrallerin yapım süresi 7-8 sene, bir de kaza olası 2 tane büyük kaza olasılığı söz konusu, Nisan 1986 Çernobil’deki kazayı hatırlayın, Amerika’da bir kaza başlamadan durduruldu, ama 1 milyar dolar zarara yol açtı. Nükleer enerjinin maliyeti son derece pahalı. Amerika’nın nükleer enerjiye son 20 senedir yatırım yapmamasının sebebi tamamen ekonomik. Çünkü radyoaktif atıklarının güvenle saklanması çok büyük bir maliyet konusudur. Nükleer santral 1 milyar dolara yapılıyorsa, 1 milyar dolar da güvenlik önlemleri oluyor. İkisini yan yana koyduğunuz zaman ekonomik olmuyor. Tabii Türkiye’de hangi modelin uygulayacağını bilmiyoruz, güvenlik önlemlerini almadan yaparsanız, ilk başta görünen maliyeti çok düşük olabilir, ama herhangi bir kazaya karşı son derece büyük riskler taşır. Bir de istediğiniz kadar güvenlik önlemleri alın, terörist ataklar vs. de oluyor.